CEVAP: Nükleer tıp aslında halkımızın yabancı olduğu bir konu. Belki önce nükleer tıp ne, ne yapıyoruz ondan başlayıp ondan sonra da güncel konularımız neler ondan söz edebilirim.
Nükleer tıp, radyoaktif maddeler kullanarak organların fonksiyonlarının görüntülenmesini sağlayan bir bilim dalı. Aslında bu çok klasik eski bir tanı oldu. Şuan da biz organların fonksiyonlarının görüntülenmesinden çok daha öte bir noktaya geçtik ama yola çıkış temel felsefemiz buydu. Şuan daha çok güncel kullanım, onkolojik hastalıkların tanısında, tedavi yanıtlarının değerlendirilmesinde, nüks tespit edilen olgularda da yeniden evreleme dediğimiz hastalığın dağılımını ve yayılımını tekrar gözden geçirme aşamasında devreye giriyor. Daha çok Pet-ct başlığı altında biliniyor. Tabi tek modalitemiz Pet-ct değil, gama kameramız var o ilk nükleer tıp’ın ortaya çıkışıyla kullanmaya başladığımız bir görüntüleme yöntemi ama aralıklı olarak konumuz pet –ct.
Pet-ct’de de yine bir radyoaktif madde kullanıyoruz, o bizim olmazsa olmazımız. Bu radyoaktif maddelerden kaynaklanan ışınları dedekte eden, toplayan görüntüleme sistemlerimiz var. Pet dediğimiz bu radyonükditlerden kaynaklanan ışınları dedekte eden sistem. Sonra 2000’li yılların başlarında Türkiye’ye geldi Pet-ct, ona birde ct komponenti – tomografi komponenti ilave edildi. Böylece eskiden Nükleer tıp’ın sadece metobolik boyutunu değerlendirirken birde anatomik boyutunu değerlendirmeye başladık yani yapısal boyutunu ve bu iki veriyi bir araya getirdiğimizde bizim için çok parlak bir sonuç ve değerli bilgiler ortaya çıkıyor.
Dünyada çok daha önceden kullanılmaya başlandı ama Türkiye’de Pet-ct nin uygulamaya geçişi 2000’li yılların başında oldu. Niye bu kadar geç girdik? Çünkü kullanılan maddeleri üreten sistemler var sikrotron dediğimiz sistemler. Bunlar çok büyük, çok maliyetli yatırımlardı. Asıl meselede bu yatırımın yapılmasıydı ve o özgüven, cesaret o yıllarda ortaya çıktı ve akabinde de hızlıca Türkiye’de yayıldı. Şuanda bir çok hastanede var, bütün onkolojik hastalıklarda nerdeyse kullanılıyor. Hemotolojik tümör maliniteler dışında rutin olarak yapılıyor.
Pet-ct de eskiden bir geniş şeker molekülüne benzer FDG dediğimiz bir molekül kullanılıyordu, şuanda da hala aktif olarak onu kullanıyoruz ama yeni yeni radyoaktif maddeler gelişti. Asıl bugün bahsetmek istediğim, üzerinde durmamız gereken konuda bu. Teranostik yaklaşımlar gündeme geldi nükleer tıpta. Peki Teranostik nedir? Teranostik dediğimiz şey, terapi yani tedaviyle, diyaknoz yani tanının birleştirilmiş bir tanımı. Burada temel felsefe şu, bir radyoaktif molekülü kullanıyorsunuz, onunla hastalığın tanısını koyuyorsunuz ama o hastalığa sipesifik maddelerle işaretliyorsunuz bu radyoaktifiteyi. Eğer hastanın vücudunda bu ilaç tutuluyorsa tümör dokusunda şöyle düşünüyoruz; bu bu tümörde tutulduğuna göre biz bunu tedavi edici bir radyoaktif materyalle birleştirirsek o hastanın tedavisinde de kullanabiliriz. Hedefe yönelik, kişiselleştirilmiş tedavi yöntemleri gelişti, nükleer tıpta da bu uygulanmaya başlandı. Bunun güzel yanı şu; örneğin kemoterapiyi veriyoruz hastaya ama bütün sistemlerimiz etkileniyor, bütün hücreler etkileniyor. Ama biz özellikle kanser dokuda tutulduğunu bildiğimiz bir molekülü işaretleyerek tedavi edici bir ajanla hastaya verdiğimizde o sadece gidiyor kanser hücresine tutunuyor. Tabiki bir radyoaktivite yayılıyor ama yayılan radyasyonun mesafesi çok kısa, enerjisi çok düşük böylece çevre dokuyu, sağlam dokuyu çok rahat koruyabiliyoruz. Tabi buda hasta için çok avantajlı.
CEVAP: Var tabi ama çok yaygın değil, önündeki en büyük engel kurulum maliyeti çok yüksek oluyor pet-mr’ın. Mr’ı daha spesifik alanlarda kullanma ihtiyacımız oluyor ama tomografi daha genel daha yaygın daha ulaşılması kolay, ekonomik çözüm yöntemi oldu. o yüzden pet-mr istenilen noktaya henüz ulaşmadı ama gelecekte eminim olacak.
CEVAP: Nükleer Tıp daha çok tedavi konusunda gelişiyor. Teşhis+tedavi (Tanıyı koy tedavi et) modeline gidiyor. En çok üzerinde durulan nokta ve gelişim bu aşamada kaydediliyor.
CEVAP: Kanser tabi çok özel bir konu. Bütün hastalar özel ama kanser hastalarının ayrı bir inceliği var. Onlarla diyaloğun, tedavi süreçlerinin, aileyle olan iletişimin, hep bir bütün halinde ele almak gerekiyor. Biz ağırlıklı olarak son zamanlarda bu işten biraz uzak kalmak durumunda kaldık ama hep şöyle düşünüyoruz; tamam elimizde somut bir hastalık var ama insanın bedensel ve ruhsal bir bütünlüğü var yani bedeninizdeki o somut hastalığı ortadan kaldırırken tek başına bunu kaldırmak yetmiyor gerçekten. Onun bizim ve ailemizin hayatında yarattığı hasarları da tedavi etmek gerekiyor. Bizim bakış açımız bunu bir bütün olarak algılamakta. O yüzden güzel uygulamalarımızda oldu.
CEVAP: Tedavi gören hastalarımız, hasta yakınları ve çalışanlarımızdan gruplar oluşturduk. Bu üçünü özellikle bir araya getirdik çünkü tedavi süreci çok uzun bir süreç. Hastalarla çalışanlar artık nerdeyse kardeş, akraba gibi oluyorlar ve çalışanlarımızın da onların duygu durumlarını anlayabilmeleri için ortak zamanlar geçirmeleri, birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Bu üç komponenti bir araya getirerek önce bir drama terapi eğitimi verdik hastalarımıza. Bu konuda uzmanlaşmış hocalarımızdan destek aldık. Sonra bu drama terapilerin sonunda bu ekip tiyatro gösterisi yaptı. Gerçekten çok ses getirdi, inanılmaz güzeldi ve hastaların tedavi sürecine uyumunu inanılmaz etkiledi. Ben biliyorum buraya gelirken keyif alarak geliyoruz, oyun oynamak istiyoruz, hem ailenin, çok güzel şeyleri. Birde dans terapisi vardı. Onu da yaptık yine ve dans terapisi sonucunda flashmob gösterisi yaptık büyük bir alışveriş merkezinde. Çok ilgi gördü, dışardan da bir çok insan katıldı. Gerçekten hoş şeyler, hem farkındalık yaratmak hem de tedavi süreçlerini kolaylaştırmak için.
PROF.DR.MELİH BULUT: Burada hastaların bu tür aktivitelerle tedavi süreçlerine daha aktif katılmasını görmek ve iyileştirdiklerini görmek, çünkü bir hasta hatırlıyorum baya kötü bir durumda olmasına rağmen bu tedavilerle ve bu yaklaşımlarla tamamen hastalıktan kurtulmuştu.
CEVAP: Yani artık yok diyebilirim, neredeyse hiç bizim yapamadığımız bir şey yok. Üstelik komşu coğrafyamıza göre çok çok daha iyiyiz, yani benim şansım olmadı bir İngiltere’de bir Almanya’da bir hastanede gidip ne durumdalar, neler yapıyorlar onları değerlendirmeye ama anca yayınlardan takip edebiliyorum. Bizim burada yapamadığımız hiçbir şey yok. Türkiye gerçekten sağlık sektöründe iyi bir noktada.
CEVAP: Rusça konuşan ülkelerden alıyoruz. Moldova, Ukrayna, Gürcistan’dan ama daha az hasta alıyoruz, Balkanlardan az hasta alıyoruz. Irak’tan çok fazla hasta geliyor bize, birkaç kerede İngiltere’den hasta aldık ama çok az sayıda.
CEVAP: Kemoterapi uygulamalarıyla ilgili bir sıkıntılı sürecimiz oldu. Neolife bir tıp merkezi ve sosyal güvenlik kurumu ile anlaşmalı gidiyoruz. Biliyorsunuz maliyetler çok yüksek, hastaların alım güçleri de belli. Tabiki bu sgk mevzuatlarında ortaya çıkan her değişiklik bizi çok yakından ilgilendiriyor. 2015 yılı sonunda eczanesi olmayan kurumların kemoterapi ilaçlarının teminiyle ilgili bir kısıtlama geldi ve biz hastalarımıza sgk üzerinden reçete yazamaz hale geldik. Bu bizi gerçekten çok etkiledi çünkü tedavi süreci devam eden hastalar vardı ne yapacaklarını bilemediler. Bir anda dağılmak durumunda kaldılar. Bu konuya spesifik çalışan bir merkez, ruhsatlandırılmışız, bu konuyla ilgili yetkili hekimlerimiz var, çok ciddi birikimlerimiz var ve birde hastalarımızın da buna ihtiyacı var. Bütün bunlar bir aradayken bu işi yapamıyor olmak üstelik verilmiş bir hakkın elimizden alınıyor olması bizi çok zorladı, sıkıntılı bir süreç yaşadık.