dans-terapi

Bedene ve harekete ‘farklı’ bir bakış

Beden, dünyayla ilişki kurduğumuz somut tarafımızdır. Doğumumuzdan bu yana yaşadığımız tüm anıları kaydeder. Atalarımızdan getirdiklerimizin yanı sıra, emeklemekten koşmaya, kalem tutmaktan  piyano çalmaya, çapa yapmaktan çay karıştırmaya kadar geniş bir yelpazede hareket repertuarımız oluşur.

Bununla beraber, yeni doğmuş bir bebek dünyayı ilk bedeniyle, bedensel duyumlarıyla keşfederken annesiyle ile ömür boyu, içinde sürecek temel ilişkiyi de bedenler arası iletişimle inşa eder. Bedenin hissettiği duyumlar, algılar, bilinçli ve bilinçdışı verilen tepkiler bedenimiz üzerinden ifade edilir ve kaydedilir. Hatta güçlü yanlarımızdan biri olan sözel ifadelerimizi gerçekleştirirken bile çıkardığımız sesin tonlaması, yüzümüzün ifadesi, o andaki duruşumuz konuşmamızın içeriğine, duygusuna, konuştuğumuz kişiyle aramızdaki ilişkinin dinamiğine, ortamın koşullarına ve daha pek çok şeye bağlı olarak değişkenlik gösterir. Zihnimizle işbirliği içinde –bütün canlılarda olduğu gibi- dış uyaranları karşılayan ve içsel tepkilerimizi dışarı yansıtan bir aracıdır beden. Doğumumuzdan bu yana, karakterimize, yaşantılarımıza, içinde büyüdüğümüz kültüre, değerlere ve ortam koşullarına bağlı olarak bazı davranış-hareket kalıpları geliştiririz ve sonra onlar bizim alışkanlıklarımız olur. Benzer olaylar ve durumlar karşısında alıştığımız benzer hareket örüntülerimiz devreye girer. Her birimizin kendimize özgü bir duruşu, bir yürüyüş biçimi hatta oturuş biçimi olması gibi…

Reel dünyadaki kısıtlılıklar, baskılanmalar ve zorlanmalar içinde ya da genel olarak travmatik yaşantıların kaçınılmazlığında; içimizdeki yaşam enerjisiyle bağlantılarımızda kopukluklar, zihin-beden arasındaki ilişkide küskünlükler, bizi biz yapan parçalarımız/elementlerimiz arasındaki uyumda bozulmalar yaşamamız da kaçınılmaz oluyor. Zihnimizdeki düşünceler, o andaki duygu halimiz, genel duygudurumumuz bedenimiz tarafından ifade ediliyor. Bu durumda, bazen hastalıkları da bedenin bir ifadesi olarak düşünmek mümkün olabiliyor. Süreğen ve dönemsel olarak strese maruz kalındığında psikosomatik reaksiyonların hatta hastalıkların ortaya çıktığını neredeyse hepimiz deneyimlemişizdir. Baş ağrıları, migren, bel ağrısı, gastrit, zona, barsak düzeninde bozulmalar vb.  reaksiyonları sıralayabiliriz.

Bu bakış açısına göre, sağlıklılık halini de, kendi iç yaşam enerjimizin derinlemesine farkında olmak ve bu enerjinin zihin-beden ilişkisi içerisinde uyumlanması ve ifadesi olarak tanımlayabiliriz.

“Beden asla yalan söylemez”.

Beden konuşur, ifade eder. Bizim öğrenmemiz gereken ve öğrenilmesi mümkün olan şey; onu dinleyebilmek, onu duyabilme becerisini geliştirmektir. Bu sayede, bedenimizin sahip olduğu ‘iyileştirme gücü’ne de ulaşabiliriz. Bazen hastalıkları da, yaşamımız süresince bedenimizin kaydettiği stresli yaşam olaylarına, travmatik deneyimlere, zihnimizi meşgul eden düşüncelere, vermeyip biriktirdiğimiz duygusal tepkilere ve daha pek çok şeye karşı bedenin kendini ifade etme şekli olarak yorumlayabiliriz.

Bugün hastalıklarla baş etmek yada sağlıklı olma halini korumak adına, bedene hitap eden egzersiz/spor yapmak, yada hem bedene hem de spiritüelliğimize hitap eden yoga yapmak gibi pek çok destekleyici yöntemin farkındayız. Bedene, zihne ve aralarındaki ilişkiye dair farkındalık sağlayabilecek, terapötik kazanımlar sağlayabilecek dans/hareket terapisiyle ise, yeni tanışıyoruz.

Dans/hareket terapisi, şifa edinmek amacıyla yapılan ritüeller kadar eski olmakla beraber bilimsel alt yapısını kazanmaya ve psikoterapi dünyasında teknik olarak yerini almaya yaklaşık 50 yıl önce başladı. Alzheimer, Otizm, şizofreni gibi pek çok farklı popülasyonda anlamlı kazanımlar sağlamanın yanı sıra, Amerika ve İngiltere’de pek çok kanser kliniğinde terapi yöntemi olarak uygulanmaktadır. Geçtiğimiz yıl, Türkiye’de merkezimizde medikal dans/hareket terapisinin ilk uygulamalarını başlatarak halen yürütmekteyiz.  Zihin ile karşılıklı etkileşim halinde olan bedendeki hastalıkların şifası da, yine hem zihne hem de bedene yönelik bir hareketten gelir.  Yoga, bio-enerji, tai-chi, akupunktur da bedendeki yaşam enerjisi, gücü ve akışı ile çalışır. Bu yöntemlerden farklı olarak, dans/hareket terapisi, terapötik ilişki ve çerçeve içerisinde teorilere dayanarak uygulanmakta olan bir psikoterapi çeşididir.

Medikal dans/hareket terapisi çalışmasına katılan bir katılımcının paylaşımına kendisinin izniyle yer vermek istiyorum. “Burası özgür hissettiğim tek yer. Haftanın tek mutlu günü.Buradan aldığım enerjiyle 3-4 gün idare ediyorum. Hastalıktan sonra kaybolmuş hissediyordum; buradaymışım. Keşke haftada birkaç kez yapabilsek…”(Ö.T.)

Hareket, canlılığımızın kanıtıdır. Anne karnına düştüğümüz andan itibaren hareketimiz başlar. Bedenimizin içinde kanımızın dolaşması, kalbimizin atması gibi pek çok hareket süregiderken dışımızda dünyanın dönmesi, gezegenlerin yörüngede hareketi gibi bir devinim içinde yaşamaktayız. Zeka’nın çok öne çıktığı bu teknoloji çağında, ya da öte yandan dünyanın pek çok yerinde hızla meydana gelen olayları ya da etkilerini yaşayadururken bedensel varlığımızı ve farkındalığımızı güçlendirerek sağlıklılık halimizi koruyabilmemizi dilerim.